SONUÇ
Türk eğitim sistemi, son yıllarda gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşanan gelişmelerin etkisiyle kapsamlı bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu süreç, sadece ülkemizin eğitimdeki mevcut durumunu iyileştirmekle kalmayıp, aynı zamanda ülkemizin eğitimdeki kurumsal kapasitesini ve etkinliğini her geçen gün daha da güçlendirmektedir. Eğitimde kaydedilen ilerlemeler, yalnızca bugünün ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp, aynı zamanda geleceğin güçlü ve sürdürülebilir eğitim politikalarının inşası için sağlam bir temel oluşturmaktadır. Bu kitap, Türk eğitim sisteminin her kademesinde mevcut işleyişi ve gelişim alanlarını ayrıntılı bir şekilde ortaya koyarak, bu dönüşümün geniş bir perspektiften değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır.
Eğitimde yaşanan bu dönüşümün temelinde, Türk eğitim sisteminin millî değerleri etrafında teşekkül eden bir yapı inşa etme amacı yatmaktadır. Bu minvalde uygulamaya konulan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, yalnızca akademik başarıyı değil, öğrencilerin duygusal, sosyal ve ahlakî gelişimlerini de dikkate alarak, eğitim politikalarının merkezine insanı ve millî değerleri yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, öğrencilerin sorumluluk, erdem, toplumsal farkındalık gibi önemli vasıflarla donatılmasını amaçlamakta ve bu vizyonun temel hedeflerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Buna ek olarak, ailelerin eğitim sürecine aktif katılımını teşvik etmeyi hedefleyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Ebeveyn Okulu gibi yenilikçi programlarla güçlendirilmiştir. Ailelerin çocuklarının gelişimine daha bilinçli bir şekilde yön verme sorumluluğunu üstlenebilmeleri için başlatılan bu eğitimler, kültürel değerlerden dijital farkındalığa, nitelikli aile içi iletişimden çevre bilincine kadar geniş bir yelpazede ebeveynlere rehberlik etmektedir. Böylece eğitim sadece okullarda değil, öğrencilerin yaşadığı çevrede de önemli bir etki alanı oluşturmaktadır.
Eğitimdeki dönüşümün bir diğer boyutu, gençlerin iş gücü piyasasında yer almasını sağlayarak, Türkiye’nin ekonomik kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkıda bulunmaktır. Bu bağlamda, Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi, Türkiye’nin iş gücü ihtiyacını karşılamak üzere mesleki eğitimi yeniden yapılandırarak sektörel iş birliğini güçlendiren stratejik bir yol haritası sunmaktadır. Gençlerin iş gücü piyasasına etkin katılımı, kalkınmanın sürdürülebilirliğini sağlamak için kritik bir faktör olup, bu politika Türkiye’nin ekonomik büyümesine önemli katkılarda bulunmaktadır.
Eğitimde sürdürülebilir kalkınma amaçları doğrultusunda Türkiye, son yıllarda önemli adımlar atmış ve dikkat çekici başarılar elde etmiştir. Özellikle eğitime erişim alanında kaydedilen ilerleme, bu başarının en somut göstergelerinden biri olarak öne çıkmaktadır. OECD tarafından 2024 yılında yayımlanan Bir Bakışta Eğitim raporuna göre Türkiye, öğrencilerin ilkokula başlamadan önce en az bir yıl okul öncesi eğitime erişim durumunu değerlendiren göstergede son on iki yılda en iyi gelişim gösteren OECD ülkesi olmuştur. 2013 yılında %70 civarında olan katılım oranı 2022 itibarıyla yaklaşık %100’e ulaşmıştır. Bu başarı, OECD ülkeleri arasında örnek teşkil eden bir politika uygulaması olarak öne çıkmaktadır.
Türkiye’nin eğitime erişimde gösterdiği bir diğer önemli ilerleme, ortaöğretim kademesinde okul dışında kalan çocuk oranındaki azalmadır. OECD verilerine göre, 2013 yılında %15’in üzerinde olan bu oran, düzenli bir düşüş göstermiş ve ülkemiz bu alanda da büyük mesafe kat etmiştir. Eğitime erişimin ve kapsayıcılığının artması, eğitimde kaliteye yönelik yapılan yatırımların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Kaliteli eğitim hizmetinin sağlanmasında öğretmenlik mesleği belirleyici bir rol oynamaktadır. Türkiye, öğretmen başına düşen öğrenci sayısını son yirmi yılda önemli ölçüde azaltarak öğretim sürecini daha nitelikli hâle getirmiştir. Günümüzde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilkokulda 18, ortaokulda 14 ve ortaöğretimde 13’tür. Ayrıca Türkiye, öğretmen istihdamında sorun yaşamayan üç OECD ülkesinden biridir.
OECD genelinde birçok ülke öğretmen açığıyla mücadele ederken Türkiye, bu sorunu sistemli öğretmen yetiştirme ve istihdam politikaları sayesinde aşmıştır. OECD ülkelerinin aksine, öğretmenlerin mesleği bırakma oranlarının da oldukça düşük olması, eğitim sisteminde istikrarı sağlayan bir diğer önemli unsurdur. Bununla birlikte, öğretmenlerin yıllık ders saati OECD ortalamasının altında seyretmekte, bu da iş yükünün dengeli dağılımına katkı sağlamaktadır.
Erişim ve kaliteye ilişkin bu kazanımlar, Türkiye’nin uluslararası değerlendirme sonuçlarına da güçlü bir biçimde yansımaktadır. Uluslararası Eğitim Başarılarını Değerlendirme Kuruluşu (IEA) tarafından dört yılda bir uygulanan TIMSS araştırmasının 2023 sonuçlarına göre Türkiye, hem 4. hem de 8. sınıf düzeyinde matematik ve fen bilimleri alanlarında puanlarını ve sıralamasını anlamlı biçimde yükseltmiştir. Özellikle 4. sınıf düzeyindeki sonuçlar, Avrupa ve OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin elde ettiği başarıların somut bir göstergesidir. Türkiye, 4. sınıf fen bilimleri alanında Avrupa ülkeleri arasında 1. sırada, matematik alanında ise 2. sırada yer almıştır. Bu başarının daha çarpıcı bir boyutu ise, Türkiye’nin uygulamaya katılan tüm ülkeler ve OECD ülkeleri arasında her iki alanda da puanını en fazla artıran ülke olmasıdır. Tüm bu göstergeler, Türkiye’nin eğitimde sadece erişimi değil, kaliteyi de önceleyen bütüncül bir yaklaşım benimsediğini ve bu doğrultuda kararlılıkla ilerlediğini ortaya koymaktadır.
Eğitimde kaliteyi artırmaya yönelik atılan adımlar, sadece mevcut durumu iyileştirmeye yönelik değil, aynı zamanda Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek bir vizyon doğrultusunda yapılmaktadır. Kitapta yer alan politikalar, reformlar ve iyi uygulama örnekleri, Türk eğitim sisteminin hem millî değerlerimize uygun hem de çağdaş eğitim anlayışlarıyla uyumlu bir şekilde ilerlediğini ve dünya standartlarında başarılar elde etmeye devam ettiğini göstermektedir.
Son olarak, geniş bir katılım esasına dayalı eğitim politikaları inşa süreci, Türk eğitim sisteminin elde ettiği başarının arkasında yatan önemli etkenlerden biridir. Eğitimdeki dönüşüm, toplumun her kesiminin sürece aktif katılımını gerektiren bir felsefeyle başarıya ulaşmaktadır. Türkiye’nin eğitimdeki başarısı, ulusal değerlerimize sadık kalarak ve küresel eğilimleri dikkate alarak şekillenmektedir. Bu süreç, ülkemizin kalkınmasında ve geleceğe hazırlanmasında eğitim sisteminin kilit bir rol oynamaya devam edeceğini göstermektedir. Türk eğitim sistemi hem ulusal hem de küresel ölçekte eğitimde güçlü bir liderlik sergileyerek, gelecekteki nesillerin daha güçlü, daha bilinçli ve daha donanımlı bireyler olarak yetişmelerini sağlayacaktır.
Tüm bu gelişmeler, bu kitapta kapsamlı bir biçimde ele alınan Türk eğitim sisteminin, yalnızca bugünün sorunlarına çözüm üretmekle kalmayıp, aynı zamanda geleceğe yönelik bir vizyonla şekillendiğini göstermektedir. Bu bakış açısının temelinde ise milletimizin asırlardır taşıdığı medeniyetimizi inşa eden değerler yer almaktadır. Adalet, hikmet, merhamet, iyilik, doğruluk, çalışkanlık, faydalı olmak ve güzellik gibi bu temel değerler, Türkiye Yüzyılı’nda eğitim sistemimizin pusulası hâline gelmiştir.
Geleceğin eğitim anlayışı, yalnızca bireyi bilgiyle donatmakla sınırlı kalmayıp; aynı zamanda bireyin içsel bütünlüğünü, toplumsal sorumluluğunu ve insanlık için faydalı olma idealini esas almaktadır. Bu çerçevede Türk eğitim sistemi, ahlaki değerlerle donanmış, erdemli bireyler yetiştirmeyi; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı kendine rehber edinmiş bilge nesiller yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bununla birlikte eleştirel düşünebilen, problem çözebilen, mesuliyet sahibi bireyler; sadece çağın gerekliliklerine ve becerilerine uyum sağlayan değil, medeniyetimizi geliştiren şahsiyetler olacaktır.
Eğitim politikalarının temel hedefi, bilginin üretimi kadar o bilginin sorumluluk bilinciyle hayata aktarılmasını da sağlamak olmuştur. Bu anlamda bilgi; bireyin sadece kendisine değil, çevresine, topluma ve insanlığa karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesinin bir aracı olarak değerlendirilir. Eğitimde fırsat eşitliği anlayışı ise bu sorumluluğun toplumsal boyutunu güçlendirmekte; her bireyin eşit ve adil bir eğitim ortamına erişimini teminat altına almaktadır. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, bu vizyonun somut ifadesidir. Model, insanı merkezine alarak onun zihinsel, duygusal, sosyal, bedensel ve manevi yönlerini bütüncül bir şekilde geliştirmeyi amaçlamakta; bireyin kendini tanımasına ve potansiyelini gerçekleştirmesine imkân tanıyan esnek ve özgür öğrenme ortamları sunmaktadır.
Geleceğe yönelen bu vizyon, aynı zamanda dilimizin zenginliğini, düşüncenin inşasındaki rolünü ve kültürümüzün aktarımındaki yerini ön plana çıkararak, Türkçenin eğitim sisteminde temel bir taşıyıcı unsur olarak konumlanmasını da sağlamaktadır. Disiplinler arası ve disiplinler üstü yaklaşımlarla zenginleştirilen bu model, küresel ölçekte rekabet edebilen ama aynı zamanda kendi kimliğini ve köklerini bilen bireyler yetiştirmeyi esas almaktadır.
Sonuç olarak, Türk eğitim sistemi, millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlayan, değer merkezli ve insan odaklı bir gelecek vizyonuyla yeniden yapılandırılmaktadır. Türkiye, eğitimde attığı kararlı adımlarla yalnızca kendi toplumunu değil, küresel ölçekte insanlığı etkileyebilecek bir medeniyet inşasını gerçekleştirme sorumluluğunu üstlenmektedir. Türk eğitim sistemi, bu vizyon doğrultusunda geleceğe güvenle yürümekte; milletimizin medeniyet mirasını taşıyan, onu geliştiren ve insanlık yararına sunan nesiller yetiştirmeye devam etmektedir.